GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, son on yılda insanları etkileyen ve yeni tanımlanan enfeksiyon etkenlerinin %60’dan fazlası, hayvanlardan veya hayvansal kaynaklı ürünlerden kaynaklanmaktadır. Toksoplazmozun da, Dünya’da en çok görülen paraziter hastalıklar içinde yer aldığı bilinmektedir. Protozoonların Apicomplexa grubunda yer alan Toxoplasma’nın memeliler ve kanatlı hayvanlarda hastalık oluşturabilen tek türü Toxoplasma gondii’dir (T. gondii). Zorunlu hücre içi bir parazit olan T. gondii tarafından oluşturulan toksoplazmozun, insanlara birçok yolla bulaşabileceği bildirilmektedir (1).
T.gondii’nin ara konakları kedigiller dahil tüm memeliler ve bazı kanatlılardır. Son konak kedigillerde, hem ince bağırsak epitel hücrelerinde (enteroepitelial siklus), hem de bağırsaklardaki gelişme ile eş zamanlı olarak, ara konaklarda olduğu gibi nöronlar, mikroglia, endotel hücreleri, karaciğer parankim hücreleri, akciğer ve bez epitel hücreleri, kalp ve iskelet kası hücreleri, yavru zarları, lökositler ve diğer pek çok hücrede gelişip, çoğalırlar (ekstraenteroepitelyal siklus). Bu özelliğinden dolayı, kedi ve kedigiller T. gondii’nin hem ara konağı, hem de son konağıdır (2-4). Dünya nüfusunun yaklaşık %30’unun toksoplazmoz etkenini taşıdığı ifade edilmektedir (5).
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kedilerde toksoplazmoz seroprevalansı %30-40 arasında değişmektedir (6). Dünya çapında ise %60-90 arasında değişen seroprevalanslar bildirilmektedir (1). T. gondii ile enfekte kedilerden, dışkı ile 4 haftaya kadar ookist atıldığı ve bu ookistlerin 2 km2’lik bir alana yayılabileceği (7); ookistlerin çoğunun, parazitin ilk ediniminden kısa bir süre sonra üretildiği ve ilk enfeksiyondan sonraki bir ay içinde zirve yaptığı; ookist dökülmesinin genellikle 21 günden fazla sürmeyip, ancak immünosüpresyon ile tekrarlayabildiği bildirilmektedir (8).
Kedilerin dışkıları ile atılan olgunlaşmış ookistlerin alınması, bradizoit formları içeren etlerin çiğ veya az pişmiş olarak yenilmesi en önemli bulaş yolu olarak kabul edilmektedir (9,10). Ancak sadece kedi teması ya da az pişmiş gıdalar değil, kedilerin dışkılarıyla temas halinde olan su kaynaklarının da bulaşmada önemli rol oynadığı yapılan çalışmalarla gösterilmiştir (11,12). Toksoplazmozun yaşanılan coğrafya ve kültürlere göre prevalansı değişmektedir. Ülkemizde, yeme alışkanlıklarına, hayvanlarla temas oranlarına, çevre ve altyapının düzenine ve bölgelere göre T. gondii seroprevalansı %17,3-78,0 arasında değişmektedir (2,13,14).
Toksoplazma ile enfekte olduktan sonra ilk çoğalan antikorlar IgE, IgA ve IgM’dir. Birinci ayın sonunda IgE ve IgA negatifleşirken; IgM pozitif kalmaya devam etmektedir. IgM birkaç ay sonra negatifleşirken, IgG hayat boyu pozitif kalmaktadır (15,16).
Son yıllarda pet hayvancılığının gelişmesiyle birlikte, evlerde kedi besleme alışkanlıkları da artmıştır. Hayvanseverlere göre, evcil hayvanlar, evin bir üyesi olarak görüldüğünden; duygusal ilişki beraberinde fiziksel teması da kaçınılmaz hale getirmektedir (17). Özellikle son yıllarda şehirleşme ile birlikte, evlerde, evin bir bireyi gibi hayvan (kedi, köpek, kuş, balık vb.) besleme alışkanlıklarında büyük artışlar olmuştur. Bu tür alışkanlıklar beraberinde bir kısım zoonotik hastalıkların insanlara bulaşmasını daha kolay hale getirmektedir.
Bu çalışmanın amacı, Sivas ilinde, evinde en az bir yıldır kedi besleyenler ile hiç kedi beslemeyenler arasındaki T. gondii seroprevalansı farklılığının belirlenmesidir.
YÖNTEMLER
Araştırmanın çalışma grubunu, Sivas ilinde, en az bir yıldır evinde kedi besleyen, kedi/ler ile aynı evde yaşayan, 18 yaşından büyük, cinsiyet ayrımı yapılmamış, veteriner kliniğine kayıtlı kedilerin sahibi olan 91 kişi oluşturmaktadır. Evlerde bulundurulan kediler mama veya pişmiş et türevli yiyeceklerle beslenmektedir. Araştırmanın kontrol grubunu ise, yine Sivas ilinde yaşayan, yaşamı boyunca evinde hiç kedi beslememiş, barınak, veteriner kliniği, hayvan hastanesi, petshop gibi, kedi ile uzun süre temasının olabileceği yerlerde çalışmamış/bulunmamış, kedileri sevmekten hoşlanmayan veya kedilerden korkan, 18 yaşından büyük, cinsiyet ayrımı olmaksızın seçilen 91 kişi oluşturmuştur.
Araştırma için, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından 2021-03/01 karar numarası ile etik onay alınmıştır. Ayrıca çalışmaya alınan tüm bireylere, onay formu okutularak, onaylatılmış ve kayıt altına alınmıştır.
Sefalik venden alınan 5 mL’lik kan örnekleri, 1500 devirde 5 dakika santrifüj edilerek, serumları ayrılmış ve analiz edilinceye kadar 2 mL’lik eppendorf tüpler içerisinde -20 °C’de saklanmıştır.
Anti-T. gondii-IgG ve anti-T. gondii-IgM ELISA testleri için NOVATEC immünodiagnostica ticari kiti (Novalisa® T. gondii IgG ve IgM ELISA, Dietzenbach, Germany) kullanılmıştır. Tüm analiz işlemleri imalatçının önerdiği şekilde gerçekleştirilmiştir. Cut-off değerinin üzerinde absorbansı olan serum örnekleri pozitif olarak kabul edilmiştir.
İstatistiksel Analiz
İstatistiksel analiz SPSS (ver.22,0) programında, ki-kare testi kullanılarak yapılmıştır (<0,05). Anti-tokso IgG seropozitifliği, çalışma grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, anlamlı bulunmuştur (p=0,002, X2=9,945).
BULGULAR
Araştırmaya katılan kişilerin cinsiyet, yaş, sosyo-demografik özellikleri yönünden ayrımları yapılmamıştır. Bu kişilerin hiçbiri daha önce toksoplazmoz tanısı almadıklarını ve ilgili testleri daha önce yaptırmadıklarını bildirmişlerdir.
Araştırmamızda kontrol grubu ve çalışma grubuna dahil olan 182 kişinin hiçbirinde anti-Toxoplasma IgM antikoru tespit edilmemiştir (Tablo 1). Evinde kedi besleyenlerin 20’sinde (%22,0) ve evinde kedi beslemeyenlerin 40’ında (%44,0) anti-Toxoplasma IgG seropozitifliği saptanmıştır (Tablo 2).
TARTIŞMA
Toksoplazmozun dünya üzerindeki dağılımının bölgesel beslenme alışkanlıklarına sosyo-ekonomik seviyeye, iklim ve çevre şartlarına, kedilerle temasın sıklığına bağlı olarak değiştiği (18); kedilerin bulunduğu ortamlarda, toprakla temas gerektiren mesleklerde çalışan bireylerin, toksoplazmoza yakalanma olasılığının önemli ölçüde daha yüksek olduğu bildirilmektedir (8).
Kedilerde tokzoplazmoz varlığının araştırıldığı, kan serumu ve dışkı tahlillerinin karşılaştırıldığı farklı çalışmalarda, seropozitif kedilerde %0-6 arasında ookiste rastlanmıştır (8). Bu veriler, araştırmalarda belirtildiği gibi, kedilerden tokzoplazmoz bulaş riskinin, sanıldığı kadar yüksek olmayabileceğini düşündürmektedir.
Elazığ’da toksoplazmoz seroprevalansını belirlemek üzere 36 kedi üzerinde Sabin-Feldman boya testi ile yapılan çalışmada kedilerin 20’sinde (%55,5) anti-Toxoplasma IgG ve IgM antikoru tespit edilmesine rağmen, dışkı muayenesinde hiçbir kedide T. gondii ookistine rastlanmamıştır (19). Niğde’de 72 sokak kedisi üzerinde Sabin-Feldman boya testi ile yapılan çalışmada ise kedilerin 55’inin (%76,4) T. gondii’ye karşı antikorlara sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada da kedilerin dışkılarında T. gondii ookistleri aranmış fakat hiçbirinde tespit edilememiştir (20). Karakavuk ve ark. (6), İzmir’de veteriner kliniklerine sterilizasyon amacıyla getirilen 465 sağlıklı sokak kedisinden kan ve dışkı örnekleri alarak yaptıkları çalışmada ise dışkı ve kan örneklerindeki yaygınlık oranlarını sırasıyla %14,37 ve %8,81 olarak saptamışlardır. Saptanan bu oranlar Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde (6) ve dünyanın farklı yerlerinde yapılan birçok çalışma ortalamasından düşük bulunmuştur (1).
Sivas’ta Özçelik ve ark. (21), Sivas merkez ve çevre köylerden topladıkları 50 sokak kedisinde %78 gibi yüksek bir oranda anti-T. gondii antikorları saptamışlar; kedilerde dışkı incelemesi yapmamışlardır. Aynı bölgede, insanlarda daha önce yapılmış olan çalışmalarda da, kadınlarda %40-85 oranlarında T. gondii antikorları saptandığı da bildirilmektedir. Araştırmacılar, Sivas’ta insanlarda tokzoplazmozun yaygın olması ve etkenin kolay alınabilmesinin nedeni, çiğ etle yapılan yöresel yemeğin sevilerek yenmesinin olabileceğini vurgulamaktadırlar (21). Yine Sivas’ta evinde hayvan besleyen veya çiğ et yiyen kadınlarda T. gondii antikorlarının araştırıldığı başka bir çalışmada, 49’u evcil hayvan besleyen, 247’si çiğ et yeme alışkanlığı olan toplam 296 kadında ve evcil hayvan beslemeyen ve çiğ et yeme alışkanlığı olmayan 124 kontrol grubu kadın incelenmiştir. Evcil hayvan besleyenlerin %85,7’sinde, çiğ et yeme alışkanlığı olanların %85,8’inde, kontrol grubunun ise %64,5’inde anti-T. gondii antikorları, ELISA yöntemiyle pozitif bulunmuştur (22). Evcil hayvan besleyenler ve çiğ et yeme alışkanlığı olanlarda yüksek oranlara rastlanılmıştır. Fakat pet hayvanı beslemeyen ve çiğ et yeme alışkanlığı olmayanlarda da %64,5 gibi yüksek oranlar saptanmıştır (22). Yaptığımız çalışmada evinde kedi beslemeyenlerde, besleyenlere göre daha yüksek oranda pozitifliğe rastlanmıştır. Böyle bir sonuç çıkmasının nedeni olarak, evde beslenen kedilerin özel besinlerle beslenmesi, devamlı veteriner kontrolü altında olmaları gibi etkenler düşünülmektedir.
Çubuk ve ark.’ları (23), Sivas’ta 1500 kişi üzerinde yaptıkları çalışmada, anti-Toxoplasma IgM oranını %1,3, anti-Toxoplasma IgG oranını ise %26,7 olarak saptamışlardır. Daha önceki yıllara göre oranın düşük çıkmasını ise “çiğ et içeren yöresel besinlerin, geçmişe oranla daha az tüketilmesi; gerek ev, gerekse de sokak hayvanlarıyla olan ilişkilerde daha bilinçli davranılması ile ilgili olabileceği” şeklinde yorumlamışlardır (23).
Hindistan’da, farklı grupların toksoplazmoz yönünden araştırıldığı çalışmada, veteriner hekimlerde %10,25, çiftçilerde %13,33, evcil hayvan sahiplerinde %17,39, köpek besleyenlerde %8,33, kedi besleyen/sahiplerinde %27,27, diğerlerinde %6,36 ve toplam katılımcılarda ise %9,54’ünde seropozitiflik saptanmıştır. Fakat bu çalışmaya katılan kedi sahipleri 14 kişiyle sınırlandırılırken, “diğer’’ adı altındaki grup 117 kişiden oluşmuş; örnek sayısının azlığının sonuçları etkilediği de bildirilmiştir (24).
Shahzad ve ark.’larının (25), Lahor’da (Pakistan) kedi, köpek ve sahiplerinde toksoplazmoz üzerine sero-epidemiyolojik ve hematolojik olarak yapmış oldukları çalışmalarında, kedi sahiplerinde %32,0, köpek sahiplerinde %26,0, üniversite çalışanlarında %20,0 ve en düşük seropozitifliğin %14,0 ile köpek ve kedilerle teması olmayan kişilerde gözlendiği belirtilmiştir. Çalışma 50 köpek sahibi, 50 kedi-köpek teması olmayan ve 25 kedi sahibi olan örneklem üzerinde yapılmıştır (25). Bizim çalışmamızda ise, kedi ile teması olmayan veya en az olan kişilerde daha fazla oranda; uzun süredir kedilerle teması olan kişilerde ise daha az oranda seropozitiflik saptanmıştır. Fakat Shahzad ve ark.’larının (25) örneklem sayısı, yaptığımız çalışmadaki örneklem sayısına göre çok daha az olup; çalışmalarda örnek sayısının artırılması sonuçları daha güvenilir hale getirecektir.
Toksoplazmozun evrensel bir dağılımı vardır ve kedi bulunmayan bölgelerde de görülebilen bir parazitozdur (2,12). Her ülkede toksoplazmoz görülmesine rağmen bazı ülkelerde seroprevalans açısından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Alınan tedbirler ile yıllar içerisinde insanlardaki toksoplazmoz seroprevalansındaki düşüşün en bariz olduğu ülke Fransa’dır. Fransa’da 1965’te %83, 1995’te %54, 2003’te %44 ve 2010’da %37 toksoplazmoz oranları bildirilmiştir (26). Ülkede yıllara göre azalan bu durumun muhtemel sebepleri arasında az pişmiş et yeme alışkanlığı gösterilmiştir. Buna rağmen Fransa’daki evcil kedi sayısı son 10 yılda %50 oranında artmış ve kedi sahibi olmanın en yaygın olduğu ikinci Avrupa ülkesi olmuştur. Kişi başına düşen kedi sayısı eşit olmasına rağmen, diğer Avrupa ülkelerinden Romanya’da toksoplazmoz seroprevelansı %57,6, İsviçre’de %8,2 olarak görülmektedir (27).
Yapılan araştırmalarda dünya kedi nüfusunun yaklaşık %1’inin dışkılarında T. gondii ookistlerinin olabileceği belirtilmektedir (26). Elmore ve ark.’ları (28), kedilerin titiz olmaları ve ookist dökülme sürelerinin kısa olması sebebi ile kedilerle temasın insanda toksoplazmoz oluşumu için öncelikli risk olmadığını; Torda (29), toprak yoluyla kontamine olmuş ellerden ookist yutulma ihtimaline göre, kedilerle doğrudan temasın daha az riskli olduğunu bildirmektedirler.
Kedilerin bradizoit içeren dokuları yemesi enfeksiyonun oluşması için en etkili yoldur. Bu şekilde oluşan enfeksiyondaki ookist çıkışı, diğer yollarla oluşan enfeksiyon sonucu ookist çıkışına göre, daha fazla sayıda olduğu bildirilmektedir. Kedilerde konjenital toksoplazmoz oluşumu ise nadirdir ve enfeksiyonun ardından, kediler yalnızca bir iki hafta dışkılarıyla ookist atarlar (30). Üstelik kedilerin dışkı muayenelerinde tespit edildiği düşünülen T. gondii ookistlerinin Isospora felis, Hammondia hammondi ooksitleri ile çok benzer olmasından dolayı kesin bilgi vermediği de Gürüz ve Özcel (2) tarafından ifade edilmektedir.
Jones ve ark.’larının (31), 148 seropozitif ve 413 kontrol üzerinde çok değişkenli analizle toksoplazmoz risk faktörlerini araştırdıkları çalışmada, risk faktörleri olarak çiğ kıyma yeme %7, nadir kuzu eti yeme %20, yerel olarak üretilen kurutulmuş veya tütsülenmiş et yeme %22, etle çalışma %5, pastörize edilmemiş keçi sütü içme %4, çiğ istiridye veya midye yeme %16, üç veya daha fazla yavru kediye sahip olma %10 şeklinde açıklanmaktadır (31).
2001-2005 yılları arasında Sırbistan’da 765 kadın üzerinde yapılan çalışmada özellikle akut enfeksiyonun tek belirleyicisinin az pişmiş et tüketimi olduğu ve az pişmiş et tüketiminin toksoplazmoz oluşma ihtimalini 11 kat artırdığı bildirilmiştir (32). Stalheim’in (33), 4302 sığır eti üzerinde yaptığı çalışmada ise etlerin %5’inde parazitin izole edildiği bildirilmektedir.
Toksoplazmoz şüpheli hastaların kedilerle ilişkisinin sorulmasının tanı için yeterli ipucunu vermediği; toksoplazmoz oluşumunda, doğru yıkanmamış sebze ve meyvelerin, çiğ veya yeterince pişmemiş et, süt ve yumurtanın tüketilmesinin, kedi ile yakın temasa oranla daha büyük risk oluşturduğu ifade edilmektedir (2).
Amerika Birleşik Devletleri Virginia Rockbridge’deki hem evcil hem de başıboş sokak kedilerinden toplanan dışkılarla polimeraz zincir reaksiyon (PZR) yöntemiyle yapılan çalışmada; başıboş sokak kedilerinde %48, sıkı bir şekilde içeride tutulan evcil kedilerde %33, hem dışarı çıkabilen hem de evde barındırılan kedilerde %11 oranında toksoplazmoz pozitifliğine rastlanılmıştır. Çalışmada “yalnızca iç mekan” olarak adlandırılan evden dışarı çıkmayan-sıkı bir şekilde içeride tutulan kedilerdeki oranın, “hem iç hem de dış mekan erişimi olan” kedilerden, daha fazla çıkmasıyla ilgili bir yorum yapılmamış, sadece PZR yorumlanmıştır. Kedilerin bulunduğu ortamlarda toprakla temas gerektiren mesleklerde çalışan bireylerin toksoplazmoza yakalanma olasılığının önemli ölçüde daha yüksek olduğu, kediler ve kedi kumu ile temasın önemli bir risk faktörü olduğu vurgulanmıştır (8).
Yaptığımız çalışmayla, son yıllarda evlerde kedi veya diğer hayvan beslenme oranının artması, bu hayvanlarla evin bir üyesi gibi temas edilmesi, evin her tarafında bulunabilmesi gibi nedenler göz önünde bulundurularak; T. gondii oranlarındaki değişimi serolojik açıdan belirleyebilmek, evde kedi beslemeyle bulaş riskinde bir değişimin olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Mevcut imkanlar doğrultusunda yapılan bu çalışmaya, örnek sayısının artırılmasıyla ve daha geniş bölgeleri kapsayacak şekilde yapılabilecek yeni çalışmalarla daha anlamlı veriler katılabilecektir.
Evinde kedi beslemeyen/teması olmayan insanlarda, daha fazla oranda anti-Toxoplasma IgG antikorlarının görülmesi, “kedi ile temas etmediğim için bana T. gondii bulaşmaz” düşüncesinin yanlış olacağını; evcil hayvan beslerken düzenli veteriner kontrolleri ile birlikte bilimsel yöntemlerin kullanılmasının, bu hayvanlardan birçok hastalığın bulaşını büyük oranda azaltabileceğini göstermektedir.
SONUÇ
Kedigillerin, T. gondii’nin yaşam döngüsünde önemli bir yeri olduğu bilimsel bir gerçektir. Buna rağmen kedigillerin T. gondii’nin bulaşında öncelikli sorumlu olduğuna dair tartışmalar bulunmaktadır. Çalışmamızda, kedi beslemeyenlerde bulaşın yaygın çıkması, ev içi temasın yanı sıra toplumsal bulaşın da çok önemli olduğunu göstermektedir. Sokak hayvanlarının uygun barınaklara alınması, kısırlaştırılması gibi önlemlerle sokakta yaşayan hayvan popülasyonun azaltılması, tokzoplazmoz ve diğer birçok hastalığın bulaşmasını engelleyebilecektir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, bilinçli bir şekilde, kedilerle yaşamanın, toksoplazmoz riskini azaltabileceğini göstermektedir. Ancak, T. gondii’nin, kedi besleyenler üzerindeki etkisini ortaya koymak bakımından yapılan çalışmalar yeterli ya da çok güncel değildir. Bu nedenle çalışmamız kedi besleyen ve beslemeyen kişilerde, T. gondii seropozitifliği riskini ortaya koyan güncel bir çalışma olup; ileride yapılacak farklı çalışmalar konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
*Bilgilendirme
İbrahim Özmen’in Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı’nda yapmış olduğu Yüksek Lisans Tezi’nden üretilmiş makaledir.
* Etik
Etik Kurul Onayı: Çalışma öncesinde, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından 2021-03/01 karar numarası ile etik onay alınmıştır.
Hasta Onayı: Çalışmaya alınan tüm bireylere, onay formu okutularak, onaylatılmış ve kayıt altına alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu ve editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
* Yazarlık Katkıları
Cerrahi ve Medikal Uygulama: İ.Ö., Konsept: A.D.A., İ.Ö., Dizayn: A.D.A., İ.Ö., Veri Toplama veya İşleme: İ.Ö., A.D.A., Analiz veya Yorumlama: İ.Ö., A.D.A., Literatür Tarama: İ.Ö., A.D.A., Yazan: İ.Ö., A.D.A.
Çıkar Çatışması: Yazarlar arasında çıkar çatışması yoktur.
Finansal Destek: Herhangi bir kurum veya kuruluştan finansal destek alınmamıştır.